Bize  Sürgün  hükümeti gerek   (Nurgül SAWUT) Avustralya

Doğu Türkistan Sürgün Meclisi’nin halkın gücüyle kurulması hareketinin başlangıcından bu yana çok şeyler yaşadık. Şu anda  gerçekleşmekte olan göz önümüzdeki olaylar, örneğin,  saltanat “Bağımsızlık yolunda yürüdüklerini” iddia eden siyasetçileri  yüz üstü düşmeleri, sahte siyasetçilerin gerçek yüzünün  ortaya çıkması, ve  İçi ve dışı aynı olmayan sahte siyasetçiler ‘’bağımsızlıkçılar’’ aslında kendilerinin gerçek yüzünü gösterdi.

Diasporadaki Doğu Türkistanlılar için bu büyük bir ders oldu. Bununla birlikte aşağıdaki meselelerde görüldü.

1- En ciddi sorun, parlamentonun ve hükümetin sürgündeki rolünün anlaşılmamasıdır.

2- D.T. Halkının parlamentoya ve sürgündeki hükümetine olan güveni zayıf ve yetersiz olması.

3- Halkın seçimine yaklaşmaması, dışarıdan gözetmesi; iç ve dış bozguncu güçlerin bundan faydalanması.

Sürgündeki Doğu Türkistan hükümetinin kuruluşundan bu yana pek çok fırtına ve çalkantı yaşandı.

Zaman ve uygulama, sürgündeki hükümetin siyasi varlığının ve tarihsel rolünün karakterize edildiğini göstermiştir.  Sürgündeki Doğu Türkistan hükümetinin iç kısmındaki iktidar kavgaları, gruplaşma ve zorbalık farkında olmadan bu karakterize etmeye katkıda bulunmuş oldu. Mevcut seçim komisyonu, bu sorunların toplamından ortaya çıkan ve kimsenin çözmek istemediği karmaşık bir sorunu çözmeye kararlı olarak bu halk hareketini başlattı. Bir şey  herkesi düşünceye sevk etmesi gerekir,  bu yinede bu karmaşa ve bozgunculuğun baş kurbanı yine’de Doğu Türkistan halkı.

Şimdi  2017 den bu yana  Doğu Türkistan halkının, Başta Uygurlar olmak üzere kaderinde önemli bir dönüm noktası, geniş çaplı kurulan ceza kampları ve Uygur halkının sistematik halde soykırıma uğraması oldu. Bu tarihsel değişim bize aynı zamanda varlığımızı nasıl koruyacağımız konusunda görev ve sorumlulukları önümüze attı. Bu görevin üstesinden gelmek için son derece zor ve organize bir sisteme ihtiyaç duyuldu. O dönemde var olan teşkilatların sayısı ve niteliği açısından

Yetersiz olması diasporadaki insanların dikkatini dağıttı ve karşılıklı güveni zayıflattı. Elbette o dönemde teşkilatlar arasındaki sahte rekabetler, teşkilat başkanlarının arasındaki samimiyetsizlik ve beceriksizliği  diasporadaki insanları da etkilemişti.  Diasporadaki halkın Alternatif olarak liderlik ve politik organizasyonu veya yapıyı keşfetmeye teşvik etti.

Teşkilatların içindeki yolsuzluk, ümmetçilik ve dar anlamdaki kabileciliği Çin hükumeti, etkin bir şekilde kullanarak, kendisinin bölücü güçlerini bizim halkımızın arasına sanki pirinç arasına karışmış beyaz taş gibi yerleştirdi.  Birbirimize şüpheyle bakar hale getirdi. Doğu Türkistan halkının kolektif bir biçimde yaşadığı katliam, herkesi zihinsel ve politik olarak da katılaştırmıştır. Bunun sonucunda yeni fikirler ve trendler de ortaya çıktı. Bu yeni trend sürekli olarak kendi varlığını ve şuan’ki  hareket üstündeki  bir çok teşkilat sistemlerine karşı sorularını bir ok gibi atmayı sürdürdü. Bazıları hedefe ulaştı, bazıları ise hedefe ulaşamadan ortadan kayboldu. Soruların çoğalması ve siyasi sahtekarlığın su üstüne çıkması bizim bakış açımızı mükemmel siyasi sistemin olmasının ne kadar önemli olduğuna nakletti.

Şunu unutmamak veya gözden kaçırmamak gerekir ki, Batı’nın Çin’e yönelik politikasında, özellikle ABD’nin Çin’e yönelik politikasında, uluslararası sürekli E2T1 sistemiyle kendilerinin politikalarını uçurtmanın kuyruğunu dengeler gibi  dengede tutmakta. Siyasi ihtiyaçlara göre bunlardan biri ön plana çıkarılsa diğer ikisi arkasına geçiyor.

Son beş yıldan bu yana E1 yani  (Doğu Türkistan) her zaman T2 yani (Tibet ve Tayvan) ile konum anlaşmazlığı yaşandı. Uygur katliamını gerçekleştiren Çin rejiminin suçları farklı şekillerde ve

farklı bakış açılarıyla raporlar yazıldı ve yayınlandı. Şunu hatırlamak gerek ’ki bu raporların mutlaka çoğunluğunu yabancılar D.T. halkı için yazdı. Fakat E1’in T2’ye karşı kaybedeceği tek zayıf noktası var. Bu ise tüm diasporadaki D.T. halkını bir arada tutacak siyasi bir sistemin olamamasındandır.

Bu siyasi sistem tamda parlamento ve sürgündeki hükumettir.

Aramızdaki kaç kişi bu demokratik usullere göre seçilmiş ve şekillenmiş sürgündeki parlamento ve hükumetin kıymetin hakikaten anlayabildi? Bu söz sürekli lafta kalıyor. Fakat gerçekler şunu ıspatladı’ki, gerçek mahiyetini anlayan D.T. lı kardeşlerimiz çok fazla olamasa gerek. Türlü bahanelerle, bu iki düşünceye yakınlaşanlardan kendilerini çekenler bir hayli mevcut.

Bizin en son bağımsızlık savaşımız 1944’ten 1948’e kadar olan dört yıl içinde trajik bir şekilde sona erdi. bunlardan  Çok az bir kısmı  bağımsızlık savaşına katılan ve onların destekçilerinden bir kısmından ülkeden kaçanlarda oldu  devrimin büyük kısmı ise boğazı kesilen bir koyun gibi can çekişti. Hayatta kalanları, 1953’te sonlanan Kore Savaşı’nda ve 1967’de son bulan Çin-Hindistan Savaşı’nda ön cepheye gönderilerek onları  “vatanı müdafaa yolunda kurban olanlar” olarak nitelendirdi yok etti. Eğer Uygur halkının, özellikle de Doğu Türkistanlıların, kendilerinin siyasi olarak bağımsız bir düşünce kavramına sahip olması, başkalarına bağımlı olmamak ve kendi ayakları üzerinde durabilen bir siyasi liderlik sistemine sahip olmasını, 21. Yüzyıldaki en vahşi ve zalim soykırımı yaşamış olarak  anlamamışsa, kendi iradesiyle ölümü seçmiş milletten hiçbir farkı yok.

Aşağıda, demokratik olarak seçilmiş bir sürgündeki parlamento ve hükümetin neden gerekli olduğunu, özellikle şimdiki durumumuzda bu siyasi şemanın bizim bundan sonraki varlığımız, istila edilmiş talan olmuş toprağımızı  kurtarma mesafesindeki  önemini anlamaya çalışalım.

1.D.T. Sürgündeki hükümetin ideolojisi evcilleştirilmemiş bir kartala benzer. Hem tehlikeli hemde güçlü. Bu ideolojinin özü tüm Doğu Türkistan halkının, özellikle de Uygurların Bağımsızlık ve hürlüğe olan arzusu  ve ahu zarı ile kurulmuştu.  Bu yüzden bu gücü kıracağız. Söz konusu rejim, “ortaklarına” , “bağımsızlıkçı” ve “milliyetçi” maskesi takarak, bağımsızlık hareketinin içine yerleştirmişti. Kartallar hiçbir zaman tek öğünde çok fazla yemek yemez. Neden? Çok yerse, uçamaz ve av olacağını bilir.

Bizim Yurtdışındaki uzun yıllardan beri yürüttüğümüz bağımsızlık  hareketimiz, yemeği çok yiyen kartala benziyor.  Midesini Çürümüş “devrimcilerle” doldurdu. Bunun için şimdiki yarı felç  hale geldi. Kendi  Asıl kudretini kaybetti. Bu ideoloji ve bağımsızlık hareketinin  yeniden teşkillenmeye  ve yapılanmaya ihtiyacı var.

2.Sürgündeki hükumet olunca, ikili diplomatik Diyaloğu etkin bir şekilde yürüterek, mevcut varlığımıza takılan siyasi taleplerimiz ve koşullarımız diğer ülkelere etkin bir şekilde iletilebilir. Her bir rejimin Farklı güçlerle iki türlü diyalog yolu vardır. Biri perdenin arkasında olur. Bu diyalogda (BİLATURAL) kavramı olmaz. İki taraf arasında pek çok konuyu müzakere ederek anlaşmalar yapılabilir. bir diğeri ise perdenin önünde olur.  Böyle bir durumda Sürgün hükümetinin  insan hakları kuruluşları  bu güçlerle diyalog ve İşbirliğini sürdürmesi olağandır. Bu nokta dikkatimizi sürgün hükumetinin aşağıdaki  üçüncü noktasına götürmekte.

3- Sürgündeki parlamento ve hükumet olunca  diasporadaki  tüm bağımsızlık için çalışma ve hareketleri  bir birine koordine ederek, ortak hareket alanını  geliştirmek mümkündür. Yapılan faaliyetlerde yapılacak  işbirliği etkin bir şekilde yürütüldüğünde tüketimden tasarruf edilebilir. Sınırlı tüketimle gözle görülür neticeler  elde edilebilir. Yönetim şemasını düzenleyerek,  işlerimizi son derece profesyonel bir şekilde yapılabilir. Bizim bağımsızlık hareketimizi  izleyenlere  güven vermekle kalmadan , aynı zamanda kendi insanlarımıza da güven ve güç verir.

4.Demokratik bir halde oluşturulmuş bir sürgündeki parlamento Şu anki sürgündeki hükümet nasıl olacağını etkiler. Böylece hükümete olan  güçlü ve mükemmel siyasi gözetim şekillenir. Bu siyasi gözetim demokratik ilkelere dayandığından, burada 3 güç bir birinden ayrılır. Doğu Türkistan Anayasası da bu siyasi denetim unsurlarını iyi bir şekilde ele almıştı. Elbette bir adım daha ilerlemiş halde Anayasamızı reforme etmemiz lazım.  Bunun için son derece organize bir topluluk ve Halkın sesini temsil eden bir parlamento olması gerekiyor.

5.Sürgündeki hükümet ülke dışında bir kamu hizmeti sistemi oluşturabilir. Sürgündeki halkın Refah, kültür ve eğitim işlerini yönetmek için eksiksiz bir sistem oluşturabilir. Bu da Gelecekteki varoluşumuz için vazgeçilmez olan bağımsızlığı savaşı için ihtiyaç duyduğumuz ihtisaslı kişileri  stratejik olarak yetiştirecek beşik. Bağımsızlık savaşımız uzak geleceği planlayan esasta  plan oluşturmayı talep eder. En önemlisi kendimizin (QUAZI) adli sitemimizi kurarak Sorunsuz bir şekilde devam edebilir.  Bu, (QUAZI)  bir nevi savcının gözetimi altındaki varoluşumuzla doğrudan ilgilidir. istihbarat, ekonomik ve askeri savunma mekanizmaları oluşturabilir.  Bu uluslararası arenada  meşru kabul edilen bir faktördür kabul edilmişti ve edilecek.

Şuan Devam eden D.T. halk seçimi Yukarıda bahsedilen sürgünde parlamento ve hükümetinin

Demokratik bir yol izlemişi için çaba sarf ediyor. Bu işlerin tümü D.T. Gönüllüler masraflarını kendileri yaparak devam ettiriyor. Bizde  Çok sayıda özverili ve bağımsızlık savaşçılarımız azımsanmayacak kadar var. Yine daha fazla gönüllü sürekli olarak saflarımıza katılıyor.

Halbuki bu seçim farklı iktidarları ve rejimleri rahatsız etmeye yetti. Bu güçler sürgündeki hükümet anlayışının ortaya çıkışından şimdiye  kadar bu ismi etkili bir şekilde kullanarak faydalanan bazı şahıslar ve etrafındaki insanlardır. Çin hükümeti böyle şahsi çıkarı her şeyden  ön planda tutanların zayıflığından yararlanan, şimdiki birçok Parçaya bölünmüş  sürgündeki hükümeti bu haliyle tutmaya çalışıyor ve çabalıyor. Halk Seçimi, Çin rejiminin 11 Eylül New York  terör saldırılarının ardından uluslararası terörle mücadele kisvesi altında inşa ettiği siyasi satranç tahtasına yönelik tehdidi gördü.

Bu seçim çinin satranç tahtasına dizdiği Uygur neslinden olan piyonları işe yaramaz hale getirmek üzere.

İkinci büyük etken ise, Orta Asya’daki  Çin rejiminin işbirliği hedefindeki rejimlerin  giderek daha fazla rahatsızlık duymasıdır. Bu rejimlerin Uzun zamandır hazırladıkları içimizdeki bozguncu güçleri “Uygur millet perverciler”  Kısacası  ‘’uyguristancı’’ göstererek hareket etmekte. Diasporadaki bazı aşırı sağcı Uygur ırkçıları ve millet perverler  Bu gücün saldırısı hedefine’de oturdu. Yukarıdaki farklı eğilimin milliyetçi güçleri asla onlara yem etmemeliyiz.

Son olarak bahsetmeye değer güçler diasporadaki D.T. teşkilatlarıdır. Bu teşkilatlar, kendilerinin dar anlamdaki çıkarlarını korumak adına, seçilmek üzere olan sürgündeki milletvekillerini ve kurulacak parlamentoyu kendilerine karşı bir güç olarak görmektedir. Bazıları ise yer altına inerek muhalefetini gösteriyor. Bu direnişi ve yıkımı görmek zor olmuyor. Gerçek D.t.  bağımsızlığı için halkın

çığlıklarını dinleyip dertlerine derman olmak  için çalışan hiçbir teşkilat, asla sürgündeki parlamentonun ve hükümetin düşmanı ya da rakibi değildir. Tam tersine birleşip inşa edebilecek güçlerdir.

Doğu Türkistan halkının varlığı, dar anlamda çıkar peşinde koşmanın, kısacası bencilliğin bir an önce sona ermesini gerektirmektedir. Tüm  dava insanlarından talep etmektedir. Yine’de bir cümle ulu söz ‘’ Özgürlüğe Paha biçilmez’’ ‘’ Güç Birlikte İş Uyumda’’

 

25 Ağustos 2023

By Editör

Bir Cevap Yazın

sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin